Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez , özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır.gibi çarpıcı bir cümle ile başladığından, aslında hepimizin çocuklukta yaşadığı kof , içi boş , aptal bir yaz aşkından farksız devam edeceğini düşünmemiştim.
Yazarın ilk romanı Kabuk Adam ve bence yazar ilk kitabında hayal dünyasını kullanmaya cesaret edemeyip yaşadığı bir hikayeyi anlatmış bize. Ben öyle hissettim yani.
Cümleleri çok sihirli yazarın ama aynı şeyi hikaye için söyleyemeyeceğim. Eminim sonraki kitaplarında eğer ki bu çekincelerinden arındıysa muhteşem eserler ortaya koymuş olabilir.
Hikayeden kısaca bahsetsem fena olmayacak sanki
Türk fizikçi kızımız bir fizik kampı için Karayipler'de bir adaya gider. Cennet gibi bir yerde günlerce sürecek fizik toplantıları arasında deniz kenarında deniz kabukları satan zenci "Kabuk Adam" ile tanışır. Suç oranının ciddi yüksek olduğu bu adada "Kabuk Adam" ile olan arkadaşlığı bir başkaldırı mı yoksa bir intihar girişimi midir bence kendi de farkında değildir.
Kitap 140 sayfa ve benim 1,5 haftamı aldı. Aynı zamanlarda okumaya başladığım Elif "sonunu böyle beklemiyordum" demese dün akşam oturup da kalan 50 sayfayı da okuyamazdım.
Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül , tek armağan ,sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı , ilk fırsatta katlederiz.
Özellikle belirtmek isterim ki kitabı kurtaran tek yeri son 20 sayfası bence, sırf bu sayfalar için bile okunmaya değer gerçekten. Keşke bu hız, heyecan ve burukluk ilk sayfalara da azıcık yansıyabilseymiş.