28 Kasım 2014

Babam 9 Dogurdu

Bugün #DamlaninPlaklari nı çekemedim öğretmenim.
Hayır elektrikler kesik değildi , çok güzel bir oyun izledim ve bugün hemen yazmak istedim.

Geçen sezon izlemeye fırsat bulamadığımız Babam 9 Doğurdu oyununu izlemeye gittik dün akşam.
Biletleri aldığım günden dün akşama kadar içimdeki garip heyecanı nasıl atlatsam bilemiyorum.
Ali Poyrazoğlu'nu ilk kez canlı izledim. Ve bir kez daha anladım ki  sahnedeki o ışık boşuna Ali Poyrazoğlu olmamış , ve ben boşuna heyecanlanmamışım.

Hani mekanı terk etmesin istediğiniz insanlar vardır , ışık verirler çevrelerine Poyrazoğlu'nu  da izlerken bir an bile sahneden ayrılmasın istiyor insan.  O gidince sahnenin ışığı cılızlaşıyor sanki.

Oyunun konusuna gelirsek ,tanıtım metni şu şekilde ;

           Pozitif enerjiyle yaşamın tatsızlıklarına, sıkıntılarına meydan okuyan 4 kişilik bir ailenin öyküsü olan Babam 9 Doğurdu; seyirciye anne, baba, oğul, gelin birbirlerine kenetlenip, herkese örnek olacak bir mutlu aile yaratmanın yol haritasını çiziyor.
Babam 9 Doğurdu öksürük şurubu gibi değil, bal gibi, çifte kaymaklı kadayıf, fıstıklı lokum gibi bir güldürü... 

Babam 9 Doğurdu, kafayı bulup ayık gezenlerin günlük yaşamın dalgalı denizinde boğulmamak için kendilerini karaya fırlatıp, sudan çıkmış balığa dönenlerin güldürüsü...

Sıcacık bir aile karşınızdaki, Yeni Türkiye dedikleri sisteme direnen kendi içinde çatışmaları olsa da sevmekten asla vazgeçmeyen bir aile. Yıllarını çalışıp evini geçindirmeye adamış bir baba , fedakar , sevecen tipik bir Türk annesi , bilmem kaç yıldır açıköğretim okuyan bu arada evlenip hala baba evinde yaşamaya devam eden bir oğul ve aklı bir karış havada gelinimiz.
Gerisini merak edenleri oyuna yönlendireceğim tabii :)

Oyunun birçok yerinde siyasi göndermeler var ama emin olun "cuk oturmuş" tabir edilen cinsten. Sıkılmaz hatta elleriniz acıyana kadar alkışlamaz istersiniz , öylesi şahane.  İçinizdeki sahneye atlayıp boynuna sarılma isteğini zapt ederken de kulaklarımı çınlatırsınız , olur mu?

Oyunun sonunda o kadar güzel bir konuşma yaptı ki Ali Poyrazoğlu , pişman oldum not almadığıma. Ve o an anladım ki benim oyun için yaşadığım heyecan karşılıksız değilmiş. Ve doğru insanlar hala varmış bu ülkede, tek yapmamız gereken onlara destek olmak o kadar.

Tiyatrolara gidin arkadaşlar. Böyle değerli insanların oyunlarına 2-3 kere gidin gerekirse hatta. Işık ve aydınlık onlarda çünkü , karanlıkta kalmamak için nefes almalarını sağlamamız gerekli.

Çocuğu ile gitmek isteyenler için , Can ile gidilecek tiyatro oyunları konusunda sıkıntı çektiğimi daha önce de belirtmiştim. Çocuk oyunlarındaki ağdalı konuşmalar ve basit anlatımlardan keyif almıyor, hatta sıkılıyor birkaç yıldır. Yetişkin oyunlarının bir çoğu da 9 yaşa hitap etmiyor. Geçen yıl Poyrazoğlu'na twitter üzerinden bu oyun için  yaş sınırı olup olmadığını sormuştum , sıkı bir twitter kullanıcısı olarak hemen cevap vermişti ama biz hemen gidememiştik. Merak edenler olursa oyun 6 yaş ve üstü.

Can ve arkadaşı çok keyif aldılar oyundan. Eve giderken arabada en beğendikleri - eğlendikleri yerleri , sözleri anlatıp kahkalarla gülmeye devam ettiler.

Geçen sene İstanbul Efendisi'ne ve Müziksiz Evin Konukları'na götürmüştüm mesela , bu sene de oynuyor bu oyunlar  gitmek isteyenler olursa. Ama önce Babam 9 Doğurdu 'ya gidin :)
Kendim için oyundan çıkar çıkmaz  Asi Kuş 'a  bilet  aldım bile , çocuklar için de yeni oyun araştırmalarım sürüyor.

Mutlu , bol kahkalı bir hafta sonu dilerim ...

24 Kasım 2014

Cizgili Pijamali Cocuk

Sizleri bastan uyarmak isterim okuyucu.
Kitabin da arkasinda yazan su soze dayanarak  ;
Genelde arka kapakta kitapla ilgili bazi ipuclari veririz. Ama okumanin zevkini bozacagini dusundugumuzden bu kitapta bunu yapmadik. Bizce, neler oldugunu bilmeden okumaya baslamaniz cok onemli.
Bu kitabı okumaya başladığınızda, Bruno adında dokuz yaşındaki bir çocukla bir yolculuğa çıkacaksınız (ama bu kitap dokuz yaşındakiler için değil). Ve er geç Bruno ile birlikte bir tel örgüye varacaksınız.
Böyle tel örgüler dünyanın dört bir yanında var. Umarız asla rastlamak zorunda kalmazsınız.
 ben de size kitabin konusu ile ilgili tek kelime etmeyecegim.
"Senin kitap kaç sayfa anne? Ben senden önce bitireceğim" kavgası yaparken :)

Kitabi okumaya baslamadan once benim de konu ile ilgili hic bir fikrim yoktu çünkü. Ama daha ilk sayfalarda anladim meseleyi. Mesele cok tanidik , bildik ama bir o kadar sarsıcı.
Hikayenin icinde Bruno gibi hayalperest bir cocuk olunca ummadiginiz seyler olabilecegini az cok hissedip Bruno'nun hayatına  var gucunuzle girip sarsilarak cikiyorsunuz.
Hayatin , cocuklarin umutlari kadar temiz olmasini dilemekten yorularak kapatıyorsunuz arka kapağı.

Kitap görsellerini internette aratırken şu kapak tasarımına denk geldim ve çok beğendim.

Kitabı okumaya başladığım günlerde 2008 yapımı bir filmi de olduğunu öğrendim. Okumak biraz zor gelebileceğinden Can'a filmini beraber izlemeyi teklif ettim.
Zaten isminden dolayı bir merak içerisinde olduğundan hemen kabul etti.

Filmine gelince , hayatımda ilk defa bir kitabı bitirip aynı gün içerisinde filmini izledim ve bu çok değişik bir duyguymuş. Hani o " Bir filmin kitabı varsa ilk önce kitabını okuyun" düşüncesi çok doğruymuş. Evet film de çok güzeldi fakat kitaptaki bazı detaylar çok farklı lanse edilmiş , birçok ayrıntı -bence önemli ve güzel olanlar- atlanmıştı. Bu duyguları her kitap uyarlamasında yaşıyoruz zaten değil mi?

Can filmden hiç beklemediğim kadar etkilendi, ben de kitaptan. Film esnasında mantığının almadığı birçok şeyi 2-3 gündür aklına geldikçe irdeliyor hala. Pek sindiremedi konuyu belki , belki de mantıksal bir açıklaması olmadığı içindir bu şaşkınlığı ya da  ben biraz erken mi izlettim , bilemiyorum.

Ben her sayfada okumakta  geç kaldığımı hissettim , size tavsiyem bu kitabı okumadıysanız daha fazla ertelemeyin.
Hayata bakışınız değişmeyecek belki ama birçok duyguyu sorgulayacağınıza eminim.

22 Kasım 2014

Ali Haydar Ikinci Bahar

Yıllar oldu hep konuşuyoruz.
Ya uzak diyoruz, ya Pazarları kapalıdır, ya da bir türlü zaman bulamıyoruz.
Hayatı ertelemeyi sizden öğrenecek değiliz
Güzel bir doğumgünü vesilesi ile ilk kez gitmiş olduk Ali Haydar İkinci Bahar Ocakbaşı'na.
Kapıda karşıladı bizi Ali Haydar usta.

Tamam dizideki Şener Şen'e benzediğini biliyorduk da , bu kadar da aynı olunmaz ki.

O yıllar önce soluksuz izlediğimiz dizideki gibi mekan  minnacık , sevimli , içten , sıcak , çok çok huzurlu.

Masamızı elleriyle donattı Ali Haydar usta. Bir ara yemeyin artık mezelerden diye kızdı bile. "Ana yemekler gelince yer kalmayacak "dedi.

Şimdi itiraf edeyim ana yemek falan diyince ben gayet vasat şeyler bekledim.
Hani o dizilerden kalma ünün kaymağını yiyen mekanlar vardır ya , ne yeseniz lezzeti yoktur sadece mekanı görmeye gidersiniz.  Heh işte Allah çarpar öyle düşünmeyin !
Burası öyle bir yer değilmiş , ben sanırım 3 porsiyon kadar kebap yedim.
Hayatımda yediğim en mükemmel fıstıklı kebabı yedim üstelik.
Düşünün , gece bitti evlere dağılırken herkes " yalnız o fıstıklı kebap neydi yaaa" naraları atıyordu.
Hiç yemek fotoğrafı koymayacağım bu yazıya. Görmekle olmaz tatmanız lazım.

Ben bir mekana gittiğimde , hele ki içki içeceksek müziğe çok dikkat ederim. Çok güzel müzikler çaldı o gece. Tam mekana uygun şeyler, Neşe Karaböcekler, Sezen Aksular , Nilüferler, Zeki Müren ve çok daha fazlası.
Ara ara fasıl ekibi canlı şarkılar da söyledi , şenlendirdiler ortamı.
Asıl şenlik arkadaşımızın Ali Haydar Ustadan rica minnet aldığı izinle aramıza katılan dansöz ile başladı :)
Ve Ali Haydar ustanın "yıllar oldu bu mekanı ben işleteli ilk defa dansöz çıkarttım , kıymetinizi bilin" demesi ile bitti.
Selfi bilem yaptık yahu daha ne yapalım ki :)

Kıssadan hisse ; mekan güzel , yemekler şahane , Ali Haydar usta zaten efsane. Fiyatlar da gayet makul.

Tez zamanda yeni bir organizasyon yapacağız kendisi ile , siz de yapın bak pişman olmazsınız...


21 Kasım 2014

#DamlaninPlaklari 49


Müslüm Gürses - Sorsana from DAMLA ŞAHİN on Vimeo.

İzliyorum bazen.
Hiç tepkisiz , sessiz sakin , uzaktan.

Ne çok derdi var hayatta.
En büyük dert de hep onda.
En kötü şeyler onu buluyor.
Herkes onun için düşman.
Herkes çıkar peşinde.

En çok şeyi o biliyor.
En doğruyu o yapıyor.
En entellektüel o.
En düzgün o hareket ediyor.

Devreleri bir yerde bozulmuş.
Ego gelmiş tüm benliğini ele geçirmiş.
Fazla ego küflendikçe kötülük olur.
Onda da ego küfleneli çok olmuş.

Zor hayatları , çok zor.
Kaç kişi sayarsınız böyle hayatınızda?

Efendim?
3? , 5? , 10?

Keşke Gerçek Ol-ma-salar!

Damla bunun şarkıyla ne alakası var diyenler varsa , şarkıyla bir alakası yok. Şarkıyı duysa kültür şoku geçirecek tanıdıklarım geldi de aklıma konu da oradan çıktı :)

Müslüm Baba candır sonuçta ...
Dinleyin , iyi gelir.
O sizi dinlese çok severdi , siz de onu sevin.




18 Kasım 2014

Unutursam Fisilda ~ Bir Film Elestirisi

Nedense hissetmistim.
Siz diyin populer oyuncular yuzunden , ben diyeyim geriye donus hikayesinin tanidikligi.

Yine de insan su afise bakinca izlediginden daha fazlasini bekliyor sanki.

Ama on yargili da degildim hani.
Olur ya bazen ne yaparsa yapsin ucundan sevecek bir sey bulabildiginiz insanlar vardir.
Cagan Irmak da benim icin tam boyle biri.

E neyi sevmedin Damla diyecek olursaniz ;

Bir kere Kerem Bursin'in bir Cagan Irmak filminde oynuyor olmasini cok egreti buldum.
O cocugun mimikleri , ellerinin hareketleri , ses tonu hep ayni. Cocuk cok monoton hatta sinir bozucu.

Farah Zeynep Abdullah desen zaten her tasin altindan cikmaya basladi artik. Yakin zamanda Bir Kucuk Eylul Meselesi'nde esas kiz olarak izlemistik zaten keza Kurt Seyit ve Sura'da da . Bu kadar populerlik bana ters arkadasim. Gerci Kerem Bursin'in yaninda super stardi bence.

Efendim? Memet Gunsur'den bahsetmedim mi? Iste o konuda kotu cumlem yok. Bence Mehmet Gunsur tamamdir ya , her rol mu yakisir hani bi insana.
Ben hep Tarik Akan'a benzetirim Mehmet Gunsur'u , hele bu fimdeki uzun saclariyla tam Tarik Akan olmus sanki , siz ne dersiniz?

Filmin konusuna izlemeyenler vardir diye cok deginmek istemiyorum ama fragmanlarda da ziyadesiyle  belli oldugu icin fikrimi yazmazsam catlarim.
Yillar once ciktigin eve zorunluluktan donmek meselesi bana cokca Babam ve Oglum'u hatirlatti.
Yine Ege , yine istenmeyen biri , yine affetmek , yine yillar once yapilan hatalar , yine yine...
Neyseki Isil Yucesoy'un dev oyunculugu var ki o ekrandayken siz ne kadar dagilmis olursaniz olun sizi kendine cekiyor.

Ama en cok film muziklerinden umutluydum , en cok da onlar beni hayal kirikligina ugratti.

Humeyra'ya doyarim diye heveslendigim filmin sadece finalinde Humeyra dinleyebilmis olmami ve bence sarkilarin vasatligini  hala hazmedebilmis degilim.  Humeyrayi neden bu kadar geri planda birakti acaba , merak ediyorum.

Sonrasinda ogrendim ki film muzikleri Kenan Dogulu'ya aitmis. Yorumsuzum, taslanmaktan korkuyorum.  :)

Bu kadar elestirdikten sonra sunu da itiraf etmeliyim ki bogazimin dugum dugum oldugu yerler oldu.
Of tamam bir cok yer oldu!
Cagan Irmak bu filminde sanki bize " Kotu bir senaryo yazmis olabilirim ama bu filmimden etkilenmeyeceginiz anlamina gelmez ,  sizi kucuk aptallar  nihahahahah " der gibi.
Hani yazdim , cizdim o kadar ama sevmedim ben bu filmi diyemem. Ama sanki fim cok retro olmaliymis da retrosu tukenmis gibi . O nasil oluyor diye sorma e mi okuyucu:)

Aman....  Benim kafam karisik hala bu filme karsi. Siz en iyisi gidin,  izleyin,  karari da kendiniz verin :)
Sonra yazin ama bana olur mu , merak ederim bak.






14 Kasım 2014

#DamlaninPlaklari 48

Ask ile nefret arasinda cok ince bir cizgi var. Hani o 'pamuk ipligi' olarak tabir edilen cinsten.
Nereden mi biliyorum?

Size bu satirlari aşk ile bağlı olduğum ,benim icin çok değerli bir parçanin kaydının hemen ardından yazıyorum.
Kimileriniz çokca sevecek , kimileriniz icin belki zaten çok değerli , kimileriniz vasat bulabilir saygim sonsuz dinleyince yazarsiniz fikrinizi.
Ama bende yeri ayridir.

Kayida başlarken aklımda hep birlikte oturup ağlayabileceğimiz kadar derin dusunceler vardi , yaziya dökerim muhtesem bir #damlaninplaklari dönüşü yaparim diye düşünüyordum, ta ki ...

Telefonum çalana kadar. Ne var bunda dediğinizi duyar gibiyim . Ne mi var ! Kayit yaparken telefonunuz calarsa ne olur saşkin okuyucu ? Yaaaa kayit durur degil mi ?
Arayan sanssiz kisiyi paralayip kapattiktan ve telefonu ucak moduna aldiktan sonra kaydi tabi ki bastan aldim ama oksurene kadar.  Olsundu , fizyolojikti , bogulsamiydimdi.

Tekrar baştan başladım. En basta Elif'e soz vermistim , geri donemezdim. Ben donmedim de ama telefonum dondu. Durdu durdu ' hafizaniz dolu ' diyecek bugunu buldu. Sinirden ne kadar uygulama varsa sildim, tum plak videolarini (yedekleri bilgisayarda) ve cogu fotografi da temizledim. .

Tekrar baştan başladım. Aksamin basinda pamuk ile tozunu aldigim ignenin ucunda pamuk kalmis meger. Videoda bir cirkin duruyor sorma! Yoook ama yemezler tabi ki durdurup almayacagim o pamugu oradan. Devam Damla dedim kendi kendime! Sarkinin sonlarinda yine ayni 'hafiza dolu' uyarisini verdi. Seytan dedi at duvara kurtul ama Elif'e soz vermistim, bu hafta #damlaninplaklari burada olacaktı. Oturdum arastirdim , sen silsen de onlar gitmiyormus telefonundan meger , i phone un da cop kutusu varmis meger artik. Oradan da silmen gerekiyormus. Bak sinirliyim ama yeni bir bilgi de ogrenmis oldum di mi ?

Tekrar baştan başladım. Yaptim da kaydi. Bak yayinliyorum da.
Ama bana sinir basti , Zeki Muren mi beni gordu ben mi Zeki Muren'i bilmem.

Ah hayal ettigim onca guzel kelime!
Bu haftanin #damlaninplaklari sirf guzel arkadasimin guzel hatiri icin. Yoksa su an ya ben bileklerini kesmis hastanede ya da telefonum paramparca bir cop kutusundaydi. :)

edit büdüt: Dün gece yazdığım bu satırları videomu internete yükledikten sonra son bir kez dınlerken bildiğin yuttum okuyucu. O nasıl güzel parçadır ya hu!

Haydin İyi Hafta Sonlarınız Ola


Zeki Müren - Mihrabım Diyerek from DAMLA ŞAHİN on Vimeo.

13 Kasım 2014

Yigit Arda'ya iy-İlİK lazım!

Ekim 2012'de losemi teshisi konulmus Yigit Arda'ya.
Tedaviler sonuc verdi , iyilesme surecine girildi derken Ekim 2014 de hastaligin tekrarladigini ogrenmisler.

Onceleri kosup oynayabilen bir cocukken son gunlerde agrilari sebebi ile  kivranan , aglamaktan yorularak uyuya kalan bir cocuk artik o.

Doktorlar tek carenin "Ilik nakli" oldugunu ve bunun icin de 1,5 ay vakitleri oldugunu soylemisler.

Peki biz ne yapabiliriz?
Aslinda cok basit.
Size en yakin Kizilay merkezini bu linkten bulup "Gonullu Kok Hucre Verici Formu" nu doldurduktan sonra sadece 1 tup kan vererek ise baslayabilirsiniz.
Gozardi etmeyin , ertelemeyin , usenmeyin, sadece 1 tup kan verin!


Hani surada bir cekilis \ mim yapsak kac yuz blogda yayinlaniyor o yazi , haydi n'olur bu yaziyi da yayinlayin bloglarinizda.
Durum tahmin ettiginizden cok daha acil. Varsa tanidiginiz gazeteci , burokrat ve hatta unlu birileri artik kim olursa lutfen seslerini duyurabilmeleri icin elci olun.

11 Kasım 2014

Tüyap Kitap Fuarı ve Aldığımız Kitaplar

Geçen sene gidemediğim kitap fuarına bu yıl deyimi yerindeyse Can ile birlikte "gün saydık".
Her yıl fuarı birlikte ziyaret etmeyi gelenek haline getirdiğimiz  Can'ın en sevdiği arkadaşı ve çok sevdiğimiz annesi ile yollara koyulduk. 
Gidişimiz 2 , dönüşümüz tam 2,5 saat sürdü. 
Arkadaşım önceki yıllardan deneyimli bize yolluk meyva salatası bile hazırlamıştı. :) 
Tamam , Tüyap neden bu kadar uzak ve Kitap Fuarı neden Tüyap'ta konularını es geçeceğim. Zaten her yıl aynı dertten yakınıyoruz nasılsa.
Bu yıl kendi içimizde yakındık.  
Ve her yıl fuar çıkışında " Vallahi seneye gelmeye değmez , doğru düzgün indirim bile yok" cümlesini illaki  kuruyoruz. 
Bu yıl da kendi içimizde kurduk.
Bak yazmıyorum  bile buraya.

Bir kere büyük yayınevleri pastanın kocaman dilimini zaten almış götürmüş. %10 indirim yapanını gördüm. Utanda stand açma bari.
%20 den yukarı indirim yapan yayınevi yok denecek kadar azdı. Hatta sanırım 3 ya da 4 taneydi. 
Bu durumda insanın aklına İdefix , Babil , Kitapyurdu , D&R gibi kitap sitelerinin yıl içerisinde yaptığı %50 lere varan kampanyalar gelince insan kendini aldatılmış ve hatta dalga geçilmiş hissedebiliyor. 

Aldığımız kitaplara geçmeden aklımda kalan son konuyu da paylaşmak isterim. Bu yıl fuar benim tahmin etmediğim kadar kalabalıktı. Hatta şöyle ki bazı koridorlarda yürüme şansımız olmadı. Merak edip bir kaç yayınevi çalışanına bu kalabalığın gerçekten kitap almaya gelip gelmediğini sordum. Üzülürek tam aklımdaki cevabı aldım. Tahmin ettiğim gibi kalabalığın çoğunluğu gezmeye gelmiş , vakit öldüren , verilirse eşantiyon eşyaları alan tiplerdi. 

Yine de tüm bu olumsuzluklara rağmen , kitap dolu koca bir salonda olmanın vermiş olduğu haz paha biçilemez. 

Aldıklarımıza gelirsek ;

Bu yılın şanslı faresi Can efendiydi. Fuara gitmeden haftalar önce okumaktan keyif aldığı kitapların yayınevlerini ziyaret etmeyi unutmayalım diye not etti. Almayı düşündüğü kitaplarını listeledi. 
Ben de almak istediği hiçbir kitaba hayır demedim , hevesini hiç kırmadım. 
Kumbarasında biriktirdiği 169 adet 1 tl yi minik bir çanataya koyarak gittik fuara. 
Evet , fuarda manyak gibi 1,2,3,5,14,23 falan diye bozuk para sayan anne gördüyseniz o bendim :) Neyseki kasadaki çalışanlar da çok anlayışlılardı bizi sopayla kovalamadılar. 
Özellikle 48 tl yi saymamı sabırla bekleyen Günışığı Kitaplığı çalışanına buradan selamlar :))


Günışığı Kitaplığı'ndan seçtiğim Devin Şarkısı hariç diğer kitapları tek tek kendisi inceledi ve seçti. Hiç bir seçimine karışmadım.
Yine Günışığı Kitaplığı'ndan hayranı olduğumuz Çıtır Çıtır Felsefe serisinin elimizde olmayan kitaplarını aldı. Okulda da okuyorlar bu seriyi. Özellikle ufak seyahatler ya da kısa zamanlarda iyi gidiyor.
Sandalda Bir Çocuk ve Bir Ayı birlikte fuara gittiğimiz arkadaşının tavsiyesi. Mavi Bulut yayınevi kitabın posterini de yapmış , hediye etti. Can bayıldı tabiki.
Kitapları okudukça yorumlarını paylaşmasını isteyeceğim , bakalım.
Sanırım o da benim gibi Aksiyon , Macera , Gerilim sevecek :)
O Minecraft kitabını ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim :(

Bana gelecek olursak , ben bu sene alışverişimi yayınevlerinin cimri indirimleri sebebi ile minimumda tuttum. Zaten o kadar kalabalıktı ki incele , kokla , karar ver gibi ritüellere giremeyeceğimden çok da heves etmedim.

Bu yıl Türk edebiyatının klasiklerini okuma hevesim var. Reşat Nuri , Halide Edip , Ahmet Hamdi gibi.  Dergah Yayınları fuarda en fazla indirim yapan yayınevlerinden biriydi , oun için çok merak ettiğim Saatleri Ayarlama Enstitüsü kitabını hemen aldım. Ve istediğim okumalara bu kitap ile başlayacağım.
Standına uğramadan geçilmeyecek yayınevi Yitik Ülke'den iki kitap aldım.  Sempatik yayınevinin tüm yeni çıkanlarını zaten almıştım ama Berlinli Apartmanı kitabı ile gönlümü çalan - aklımı da çalıyordu ya neyse- Yaprak Öz 'ün tavsiyesi ile atlamış olduğum Melike inci kitabım O Anda 'da okunmayı bekleyenler arasında yerini aldı.
Esra Tanrıbilir'den Yeniden Başlangıç Meridyeni de ismi ile beni kendine çekti. Merakla sırasının gelmesini bekliyorum. .
Oya Baydar daha önce okumadığım fakat bu kitabı hakkında güzel duyumlar aldığım bir yazardı. Can yayınlarının devasa %20 lik indirimi ile O Muhteşem Hayatınız çantaya girdi.
Mahir Ünsal Eriş'in Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde kitabı da "n'olur umduğum gibi çıksın" dilekleri ile alındı. Okuyan varsa bir tutam içime su serperse fena olmaz hani ...
Alper Canıgüz'e gelirsek bi ben kaldım sanırım Oğullar ve Rencide Ruhlar'ı okumayan.
Ve Pijamalı Çocuk -sanırım - geç kaldığım ve benden sonra Can'ın da okuyabileceğini tahmin ettiğim , sonrasında belki tartışır üzerinde sohbet ederiz diye umutlandığım kitap.  Ne çok beklenti ama di mi ?

Biraz uzun bir yazı oldu galiba , hala okumaya devam eden var ise Can ve benden selamlar size.



04 Kasım 2014

Yazık

Bugün bir video gördüm Facebook'ta. 
Vallahi ne yalan söyleyeyim açmaya fırsatım olmadı ama çok da merak ettim. 
Az önce  "ya şu videoyu izledin mi çok komik!" diye geldi biri. 
Bir baktım şu benim izleyemediğim video. 
Açtık izlemeye başladık. 

8-9 yaşlarında bir erkek çocuk 
Sünnet oluyor
Sünnet anındaki korkusunu da bir ebeveyni ya da yakın akrabası gülerek kaydediyor. 
Çocuğun yüzünün net görünmediği bir an geliyor, kamera yüzünü daha iyi çekmek için konum değiştiriyor falan ...

Garibim nasıl masum , korkudan  nutku tutulmuş. 
Konuşurken sesi titriyor , tek gözü ile de doktoru izliyor. 
Kendisini görüntüleyen sözde "adam"a ilk önce "ne çekiyorsun" diye terslense de sonrasında teslim oluyor. 
Devamını izleyemiyorum. 

İlk önce üzülüyorum ben böyle görüntülere,
Sonra  aklıma geliyor deli gibi kızmak. 

Yahu bu kadar mı aciz kaldık insanlığa , vicdana. 
Bu kadar mı meraklıyız "fenomen" olmaya. 
Hadi sen güldün eğlenden , gerizekalı hiç mi aklına gelmez bu çocuk bir gün büyüyecek, o görüntüler  hep alay konusu olacak. 
Hiç mi kimse bu insanlarar dur demiyor , bu çocuğun annesi yok mu ? 
O doktor " bu yaptığınız psikolojisine zarar verir" demiyor mu ?
Bir öküz kaç farklı şekilde kendini belli edebilir ?
Hadi o , her kimse çeken koydu videoyu facebook'a 
Peki o videoyu seyredip kahkalarla gülen , altına komik yorumlar yazıp kendi duvarında paylaşan insanlara ne demeli? 
Yoktu bu sorularımın cevabı. 

Vallahi acıyorum böyle insanlara ...






Special design for Keşke Gerçek Olsa by GeCe