Dün gece olaylar başladığından beri 2.gidişimiz oldu Gezi Parkına. Öncesinde küçük beyi nereye bırakacağız diye kara kara düşündüğümüzden bir adım atamamıştık.
Oğlumu komşumuza bırakıp çıktık dün gece. Nereye gidiyorsunuz demedi, neden gidiyorsunuz demedi hatta lütfen ben de gelebilir miyim de demedi. Sadece limon ve maskemizi yanımıza alıp almadığımızı sordu ha bir de o hazırladığımız spreylerin ne işimize yarayacağını!
İlk başlarda insan mantığı bir mana veremiyor, biz bunları hazırlıyoruz ama nasılsa kullanılmayacak diyorsun. Sonuçta deprem çantası hazırlayıp deprem olduğunda evde bırakıp kaçan bir nesiliz değil mi ?
Taksiden Harbiye de indik. Maskemiz ,Bandanalarımız ve Sırtçantamızdaki sirke ,limon ,rennielerimiz ile. Taksim tarafından gelenler neşeli, bir o kadar da gözü yaşlı!
İlk önceleri “yok be “ etkilemiyor dedik çıkarttık tüm korumaları, bir an oldu nefesimiz kesilmeye burnumuz ,gözlerimiz akmaya başladı kapattık tekrar maskeleri … O an işte insanın aklına geliyor sırt çantasındakiler yahu durun sirke koklarsak iyi geliyormuş Twitter de okumuştum muhabbetleri başlıyor. Sirkeleri kokluyoruz… Ohhh missss … Tüm genzimiz yanıyor ama ferahlıyoruz. Yürümeye devam ediyoruz…
Evlerine gidenler deniz gözlüklerini bir adama veriyorlar,kalan sprey ve ilaçları bir diğerine. İnsan bir garip hissediyor.Gidiyorlar ama geride kalanlaı unutmadan.
Divan otelininin oraya gelebildik ancak , nasıl kalabalık anlatmam mümkün değil. Fotoğraflasam az kalır, hani o tepeden resim çeken helikopterler var ya normalde keşke fotoğraflasalar ama onlar da gaz püskürtmekle meşgul olduğundan fotoğraf çekmeye vakit bulamıyorlar.
Ortada polis yok , Provakatör kimse de yok.Yukardan bir helikopter geçiyor , yanımdaki kız maskelerinizin üzerine atkılarınızı da takın diyor. (Hani arkadaşlarla toplanalım dedik esprisi var ya heh işte bence o gerçek. Burda ne kadar insan varsa hepsi sanki yıllardır dost gibi,kardeş gibi. Kimse kimseyi ilk defa görmemiş gibi, kimse zengin , fakir, üniversiteli,ilkokul terk ,patron,çalışan değilmiş gibi. )Hönk diyorsun önce 1 dk sonra anlıyorsun ki havadan gaz yağıyor.. Sivrisinek gibiyiz ,insanın gülesi geliyor ama gülemiyorsun gözlerin feci yanıyor. Ağlamayı seçiyorsun. Hiç bu kadar çok insan ile aynı anda ağlamamıştım. Kimse kimseden utanmıyor. Spreylerini yüzlerine sıkanları görünce zamanı geldi demek diye düşünüp çantaya elimizi atıyoruz ama biz çantayı açmaya fırsat bulamadan yanımızdaki grupdan biri gözünüzü kapatın deyip spreyini suratımıza püskürtüyor. Gülüyoruz… İnsan ne yaparki o an bu acemiliğine…
Bu iş böyle devam edecek demek diyorsun… Bir kaldırıma oturup tavsiye üzerine spreylerimiz elimizde olarak sohbete devam ediyoruz. Helikopter geçince hemen daha sıkı sarılıyoruz atkılarımıza… Bu rutine alışıyoruz galiba.. Ha bir de Biber gazı değil bu diyor başka bir grup. Öğreniyoruz ki Portakal gazı imiş üzerimize yağan. Biber gazı nasıl oluyor ki diyoruz gülerek ağlanacak halimize. O bu kadar cilidinizi yakmıyormuş bir de burnunuzu ve gözlerinizi akıtmıyormuş,öğreniyoruz. Bir de kendimizi teselli ediyoruz” zor olanına alıştığımıza göre biber gazına da alışırız”
SONUÇTA ;
Bir ara helikopterler duruyor, saat 00:00 Onbinlerce insan hep bir ağızdan İstiklal Marşı söyüyoruz. Kimse kıpırdamıyor, kimse bağırayımda sesim gür çıksın demiyor hissederek söylüyoruz.
Tuvalet ihtiyacı olanlar var aramızda, herkes şaşkın ördek misali ne yapacağız şimdi yandık diye etrafa bakınıyor. Yine hiç tanımadığımız birileri Dİvan a girebilirsiniz diyorlar. Kulağa tuhaf geliyor. Tamam sosyal medyada duyduk Divan otel çok yardımcı oldu diye ama herhalde bu kadar da değil adamların da bir sabrı vardır diyorsun.
Divan’ın kapısında elinde sprey solüsyonlu gençler var. Her içeri girenin gözlerini rahatlatması için yardımcı oluyorlar. Gözlerim ferahlıyor ama içim daha çok ferahlıyor. Bu sefer gazdan değil gururdan ağlıyorum. Doğru birşey yaptığım için ,burada bu insanlarla birlikte olduğum için ağlıyorum. O Divan otel personeli “off bu insan kalabalığından çok sıkıldık” der gibi bakmadıkları için ağlıyorum. Ben de çalıştım otelde, insan o tertemiz sessiz ortam böyle kalabalık olunca daralır bi herhalde ama tüm personel zannedersin eylem için ordalar. Tek farkları üzerlerindeki üniformaları. Şimdi anlıyorum neden “TEŞEKKÜRLER DİVAN” diye sloganlar atıldığını …
Bir kaç gaz denemesinden sonra ortalık sakinleşiyor… Bir kız yanımızdan geçerken erkek arkadaşına “kesin başka planları var yoksa bu kadar boş bırakmazlardı burayı” diyor korkuyla. Üzülüyorum. Hep beraber paronayaklık derecesine geldiğimiz için.
Herkes sürekli çöp topluyor, her yerde çöp poşetleri var. Nasıl özen gösteriliyor hayret diyorsun.Taksimin doğal hali bu kadar temiz değil.
Gece iyice bastırıyor, sabaha iş ve okul olduğu aklıma geliyor. E bir de komşuda bıraktığım mini eylemci oğlum var… Dönüyoruz.
Yolda tek konuştuğumuz sosyal medya ,cafeler ve evlerde konuşmak çok kolay. Buraya gelip bu atmosferi görmesi gerek herkesin.
Nasıl güçlü ,nasıl gururlu,nasıl kalabalık hissettiğime inanamayarak uykuya dalıyorum. Ülkemi çok seviyorum…
Yine her zaman ki gibi mükemmel bir ifade yeteneği ile yazdıklarını bir çırpıda okudum.
YanıtlaSilNe mutlu Türküm diyene
Ülkeme aşığım..
göz yaşlarımı tutamadım okurken.Böyle ATATÜRK çocukları doğurup yetiştirdiğim için ne mutlu bana.Seninle ve orada bu mücadeleyi verenlerle gurur duyuyorum...
YanıtlaSilDuygulandım okurken...
YanıtlaSilHaklı bir gurur yaşıyoruz hakikaten...
Ne mutlu Türküm diyene.......
Bu vatan sahipsiz değil.
YanıtlaSilBunu odun kafasına soksun birileri.
öyle yalın ve güzel yazmışsın ki, mutluluktan gözlerim doldu, yanınızda olamadığım için üzüldüm...
YanıtlaSilkime karsisiniz anlamiyorum
YanıtlaSilbu vatan sahipsiz degil demis arkadas..
bu basbakan uzaydan gelmedi ki bu vatanin icindekiler seciyor kac yildir
ilginc bi durum