29 Nisan 2015

Sırasıyla; Niyet Diyet Kısmet

Sevgili Okuyucu;
Beni az cok bilirsin ben diyet yapacak bir cins canli turu degilim. Peki neden bu satirlari size bir yanimda Dukan Helvasi diger yanimda Yesil cay ile yaziyorum? Hadi cevap ver!
Veremedin.
Ben vereyim cunkuuuuu her canlinin olumu tadacagi gibi her insanoglu da hayatinda 1 kere diyet yapacaktir. Tasdikli , ornekli , yasanmis hikayedir bak. Oyle bol keseden falan sallamiyorum.

Ama bu diyet isi cok pahali bir ismis.

Yillarca zevk olsun diye yedigim ,kilolarimin sebebi abur cuburlara verdigim paralari toplasam su 3 gunluk diyet maceramin faturasini odemez.

Dukan'dan baslayalim.
Ilk 6 gun sadece sinirsiz protein alacaksin dedi. Protein ne?
Yumurta
Light Sut
Light Peynir
Light Jambon
Kirmizi Et , yagsiz bonfile gibi kisimlar
Balik , izgara olacak
Tavuk , yagsiz kisimlari
Deniz Mahsulleri - Ahtapot , midye , deniz taragi , yengec , istakoz.
Bir de Yulaf Kepegi

Bu yukarida saydiklarim var ya marketteki en pahali kalemler. Zaten anladim ki ;
Bir sey LIGHT ise o pahalidir. 
Dukan'dan baska secenek mi yok Damla , abartma mi dediniz?

Var. Karatay var! ki cok severim kendisini.

Hadi Karatay'in listesine bakalim ;
Findik
Badem
Ceviz
Zeytinyagi
Tereyag
Bugday
Organik Yumurta
Organik Yogurt
Organik Tavuk

Sizin cevizin , zeytinyaginin kilosundan haberiniz var mi? Bak organik kismina deginmiyorum bile.
Bir seye ORGANIK etiketi yapistirirsan o pahali olmalidir. 

Son darbe SPOR
Disarida kosayim desen mahalle arasinda kosacak halin yok , musait bir alan bulmali. Mumkunse Bebek sahilinde taytlilar kervanina katilmali , araba icin Valeye maasin 3'te1'i verilmeli, suya 5 kat para odedikten hemen sonra mekan terk edilmeli.

Ikinci secenek spor salonu. Uyelik ucretlerinden bahsetmiyorum. Her gun ayni insanlarla dolu ayni salonda ayni kiyafetleri -ayakkabilari giyecek degilim herhalde. Oncesinde spor alisverisi yapilmali bu da  = Para Harcanacak.

Kilo vermek masrafli is vesselam!

Soyle bir guzellik salonu acsam diyorum hem koseyi donerim hem de en guzel hep ben olurum :)


28 Nisan 2015

"Delice" bir "Kahperengi" Kopyası

Kitaba olan tavrımı başlıkta böylesi alenen paylaşmam normalde.
Ama bu satırdan sonra okuyacağınız her cümle Delice romanı ile Kahperengi romanının benzerlikleri üzerine kurulmuş olacak.
Ben işin özünü aldım , fazla vaktim de yok diyeniniz varsa okumayı burada bırakabilir.
Kitabı okumayanlar ama okumayı düşünenler varsa siz de bırakın burada. Aşağısı mayın tarlası gibi spoiler dolu olacak. :)

Hande Altaylı ilk kitabı Aşka Şeytan Karışırdan itibaren sıkı takip ettiğim ve hatta kitapları çıktığı gün alıp aynı akşam bitirdiğim bir yazardı. Hala da öyle gerçi.
Ama bu sefer , bu kitap için "Bızımla DEĞILSIN Hande!" demek istiyorum.
Sanki yeni yetme bir yazar oturmuş Kahperengi romanından esinlenerek , mekanların , insanların ve hatta olayların döngüsü ile oynamı/oynadığını sanmış. Kimse de bu yazarcağızımızı
Yahu bu iki kitap sence de fazlaca benzer olmamış mı?
dememiş. Yazık.

Kitaba gelirsek, Kahperengi'ni okuyanlar için ya da en azından dizi hali "Merhamet"i izleyenler için karşılaşmalı gideceğim. Abarttığımı düşünen olursa yorum kısmına bekliyorum.

Meryem - Narin
İki ana kadın karakter. Hırslılar. Sinirlendiklerinde gözleri kimseyi görmez. Anne Baba sevgisi görmemişler. Delilik kanlarında var. Körü körüne aşıktırlar.

Aliço - Fırat 
Yalan söylemek konusunda sınırları yoktur. Hayattan ne istediklerini bilmezler. Güvenilmezler. Akılları bir karış havadadır. Şıpsevdiler. Sevdikleri kadının güvenini sıklıkla suistimal ederler.

Çakalağzı Köyü - Yaslıhan Kasabası 
Bizim kasaba olmuş sana köy. Yine Ege'deyiz. Yine esnafı , iyileri , kötüleri ile herkesin birbirinin en mahrem sırlarını dahi bildiği bir köy Çakalağzı.

Kazım'ın Ailesi - Fırat'ın Babası
Kahperengi'de Narin'in Fırat'ın babasından çektiğini Delice'de Meryem  Kazım'ın ailesinden çekiyor.
Kasabanın-Köyün en zenginleri yine bunlar. Her dedikleri sayılıyor. Her şeye güçleri yetecek sanıyorlar.

Delice'de Meryem  ne kadar mutsuzsa , Kahperengi'de Narin o kadar mutsuzdu.
İki kitapta da aşıkların buluştuğu bir tepe vardı.
İki kitapta da kızlarının üzerinden zengin olacaklarını düşünen , zerre sevgiden nasibini almamış anne -baba vardı.
İki kitapta da mutsuz , fakir, gün yüzü görmemiş Meryem'imiz,Narin'imiz.
İki kitapta da aşıklar yaşadıkları köyü-kasabayı terk ederler. Ve mutlu son...

Ya sizce de çok benzer değil mi?
Kesin atladığım çok daha ince detaylar vardır da hatırlamıyorum şimdi.

Misal Delice'deki Bakkalın Karısı Meryem'in ne zaman başı sıkışsa koştuğu bir vahayken
Kahperengi'de komşuları -adını hatırlayamadım-değil miydi Narin'in başı sıkışınca yardıma koşan ?
Sonra bu iki kadın diğer iki kadına ihanet etmedi mi ?

Ay çıldırıyor muyum doğru söyleyin!


24 Nisan 2015

Soma’daki “Toplumsal Dönüşüm Projesi” Onlarla Hayat Buldu!

Soma İçin Bir Olduk:  Hepsi bizim yakınımızdı ki…

Allianz Türkiye, sivil toplum örgütleriyle el ele vererek, bölgede etkilenen vatandaşlara ulaşabilmek, onların yaralarını sarmak ve yeni başlangıçlarını desteklemek için Soma’daydı. Soma’da 2014’te gerçekleşen ve ulusumuzu derinden sarsan maden faciasının ardından, Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği (APHB) ve Bilim Kahramanları Derneği (BKD) ile işbirliği yapılarak “Allianz SomaDA”yı (Soma Dayanışma Ağı) geliştirdi.


Ertesi gün çocukların hiçbiri okula gelmedi...

13 Mayıs 2014, Çarşamba… Kömür madenleriyle bilinen Soma kasabasında meydana gelen elim facianın ertesi günü… Soma’da görev yapan öğretmenler “o gün bizim için çok zor başladı, çocuklarımızın hiçbiri okula gelmedi” diye anlatıyor. Öğretmen Emel Abadan “Öğretmenler odasında sürekli haberleri izliyorduk ve herkes ağlıyordu” diyor. Öğretmen Mustafa Sabur: “Çocuklar okula döndüğünde onlara ne söylerim diye içi içimi yiyordu. Derken bir gün Bilim Kahramanları Derneği’nden geldiler ve etkilenen çocuklar için bir projeleri olduğunu söylediler.”

Allianz SomaDA”yı kapsamında, BKD ile yapılan işbirliği sayesinde, Soma çevresinde, olaydan etkilenen 6 ilçedeki 16 okulun, Bilim Kahramanları Buluşuyor turnuvasına katılımı sağladı. 34 gönüllü öğretmen, 150’ye yakın öğrencinin oluşturduğu 17 farklı Allianz SomaDA takımını 4 ay boyunca turnuvaya hazırladı. Bu yolla, öğrencilerin normal hayata dönüşü desteklenirken, psikososyal ve kişisel gelişimlerine de katkı sağlanması amaçlandı.

Allianz SomaDA”nın bir ayağı da faciadan etkilenen ailelerin çoğunlukta olduğu Dursunbey’deydi. APHB ile yapılan işbirliği sayesinde, Dursunbey’de bir psikososyal destek merkezi açıldı. Çocuklara, yetişkinlere ve gruplara yönelik üç görüşme odası bulunan Dursunbey Psikososyal Destek Merkezi’nin hizmetleri, merkeze uzak bölgelere de ulaştırıldı.


Bir boomads advertorial içeriğidir.

20 Nisan 2015

Küçük Prens Bana Dedi Ki

Daha gözünü açar açmaz "Bugün tiyatroya gitmeliyiz" dedi.
Oğlum , Pazar bugün. Ha deyince bulabilir miyiz bakalım vs derken elinde Hürriyet gazetesinin eki ile "Ben buldum bile!" diye geri geldi.
Nasıl haberin olmaz Ali Poyrazoğlu yeni oyuna başlamış 
diye azarlamayı da ihmal etmedi.
Aradık gişeyi , neyseki yer varmış yaptık rezervasyonumuzu.
Geri kalan 4 saatte evin içinde dört döndü. Bir ara Ali Poyrazoğlu'na tweet atmış. Dakikalarca cevap bekledi. Neyse ki beklediği cevap kısa sürede geldi.

Şimdi burada bir es verelim sayın okuyucu. Bu yazı bir oyun tanıtımı olmaktan çok bir annenin iç döküşüdür , bu kısmı atlamayalım.

Ben istemez miyim garip popçuların hayranı olsun , J LO'nun posterlerini duvarlarına assın , Demet Akalın şarkılarını ezbere bilirken Serdar Ortaç dansları ile o dahiyane şarkılara eşlik etsin.

Ama olmadı , bir yerlerde yanlış yaptım ki iyi ki de yapmışım sonuçta
En sevdiğim sanatçı Zeki Müren.
Ali Poyrazoğlu'nun oyunlarını çok seviyorum.  
gibi cümleler kuran bir çocuğum oldu.

Neyse, kader...

Lafı çok uzattım , farkındayım. Hemen oyuna geçiyorum.

Küçük Prens Bana Dedi Ki 

Ali Poyrazoğlu ;  ilk andan itibaren elinizden tutup , masalcı dedeler gibi size hayatınızın masalını anlatıyor. Uzun uzun anlatsın , hiç susmasın istiyorsunuz.

Öyle ki yıllar boyu kendi Küçük Prens'ini kalbinde hem büyütmüş hem çocuk bırakmış Ali Poyrazoğlu ve bu oyunda da ruhundaki izlerini cömertçe huzurlarımıza sunuyor.

Çöller, Denizler , Gezegenler, Palyaçolar ve Kuklalar derken sahne adeta bir panayır yeri olurken kalbinizin bir yeri Küçük Prens'in kendi gezegeninde kuzusuyla yalnız bıraktığı gülüne sızlıyor.
Kahkaha attıran , sorgulatan , hüzünlendiren ama bu hüzünden mutlu olduran tuhaf bir oyun bu.

Oyunun kadrosunda "Makasçı" rolünde Bülent Kayabaş'ı sahnede görmek beni çok mutlu etti.

Bunun yanında tüm oyuncular gerçekten çok iyiler, oyun boyunca  bir an olsun sizi bırakmıyorlar.

Oyun tek perde ve nasıl geçiyor anlamıyorsunuz.

Farkındaysanız size sadece oyunu anlattım. Çünkü koca koca cümleler kurmama gerek kalmayacak bir oyun bu. Diyebileceğim tek şey;
Kendinize bir iyilik yapın ve bu oyunu izleyin. Hem de çoluk çocuk izleyin.

Ve bazılarımız oyun sonunda kendilerine çok daha büyük iyilikler yaptı.

 
Askerlik anısı gibi her gördüğüne anlatıyor :)

Ali Poyrazoğlu'nun Hürriyet'de yayınlanan röportajı için buraya tıklayabilirsiniz.

16 Nisan 2015

Uçuyorum , sepetimde E.T.

Yetişemiyorum.
Aslına bakarsan yetişmek de istemiyorum.
Ne sizin hırslarınıza , ne normal saydıklarınıza
Ne yıllarca içinizde tutup ağzınızdan kaçırdıklarınıza
Ne kırıp dökmek için uzun uzun nefretinizi kusmalarınıza ,yetişmek istemiyorum.

Duruyorum.
Bıraktığınız yerdeyim.
Ne yıllar öncesinden bir adım geride ne bugünden bir adım ilerideyim.
Tam şu anda , duruyorum.

Bakıyorum.
Kimine göre doğru kimine göre yanlış olanlara.
Seviyorum seni diyen ama reklamlardaki ince yazılar gibi sevginin devamı için kuralları olanlara.
Her an bir yerlere yetişme telaşı içinde olup aslında bomboş yaşayanlara.
Bakıyorum.
Öylece...
Nedir bu hayatla kavganız, bakıyorum?

Uçuyorum.
Hepinizden uzağa , en uzağa.
Size tepeden bakmaya.
Baktın  mı hiç sen kendine tepeden?
Aslında bir denesen anlayacaksın çok da önemli olmadığını.
O zaman işte sen de mutlu olacaksın.

             Mutlu olmak sandığınız kadar zor değil , atla bak beraber çevirelim pedalları :) 


İnsana zorla sinirli sinirli şiir yazdırıyorsunuz.

06 Nisan 2015

Şeytan Disko

         Cuppa cuppa eğleniriz biz o diskoda sandıydım okumaya başlarken , yanılmışım! 

Ama yazarın ilk kitabı Berlinli Apartmanı maceramdan sonra temkinliydim de.
Evde yalnız kalmamın en mümkün olmayacağı günde başladım okumaya. İşte tam da o gün kaderin ağlarını bana özel ördüğünden habersizdim.

Deniz rahat yaşamı içerisinde hayatının gayesini bulamamış hatta bence ruhunu , aklını yıllar önce yaşadığı ama kimseye anlatamadığı büyük sırrı ile adadaki o sahile gömmüştü.
Arafta kalan ölüler olduğu gibi Deniz de yaşarken arafta kalmış bir insandı.

Ay yok vazgeçtim,size hikayeden bahsetmeyeceğim. Her kelime sanki kitabın büyüsünü bozacakmış gibi geliyor. Ben en iyisi size kendimden bahsedeyim.

Kitaba evden çıkmamaya kararlı olduğum , evdeki nüfusun en yoğun olduğu , kimsenin herhangi bir programının olmadığı yani yalnız kalmayacağımdan emin olduğum bir Cumartesi sabahında başladım. Deniz günlük kıvamında tuttuğu sır dolu defterine en derin anılarını yazmaya başladığında Memo'nun işe erken gideceği tuttu. Olsundu elimde 2 gün izinli kardeşim vardı. Okumaya devam ettim - zaten bırakmak namümkün- . Deniz'in yazdıklarından hayatının en büyük sırrını yeni öğrenmiş , kitabın adının neden Şeytan Disko olduğunun farkına varmış tırnaklarımı yemeğe başlamıştım ki içeriden bir ses "Abla ben Rize'ye gidiyorum" diye böğürdü.
Tanrım dedim , Rize biraz fazla olmadı mı? Hani Taksim'e götürsen , akşam eve döndürsen ben de yalnız kalmasaydım keşke.
Çok kızdım sonra!  Şeytan dedi yaz yazara Twitter'dan;
Hanımmm , hanımmm madem böyle korku kitapları yazıyorsun , okurken de okurunun yanında ol. 

Kesin lanetlenmiştim , ne zaman aynı yazarın kitabını okusam evde tek başıma bırakılıyor , korkmaya mahkum ediliyordum.

Okumaktan vazgeçmeyi ben de düşündüm tabi ama bu sefer tüm gece kitap aklımda dönüp dolaşacak  kendi korku hikayemi kendim yazacaktım.
Devam ettim.
Hava kararmaya başlamış , baykuşlar gerekli yerlere konuşlanmışlardı - tamam gülme- kitapta işler sarpa sardıkça  , eninde sonunda ortaya çıkacağı belli olan o şeyler satır aralarından göz kırpmaya başlamışlardı kiiiiii
Cama biri tık tık yaptı. 
Ne var bunda mı dedin? Biz 3. katta oturuyoruz aloooooo!!!
Korkunun ecele faydası yok diyerek açtım camı -tabi bu kadar kolay olmadı ya neyse-. Bir de ne göreyim mahallenin en lüzumsuz insanı eve taşınalı 2 yıl olmuş hayırlı olsuna gelmek bir kahvemi içmek istiyordu. Geldi, İçti,Gitti.

Deniz ve Alp de Abant'a yeni gitmişti bu sırada. İşte bu andan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Ne Deniz eski Deniz'di ne Damla eski Damla...


Fotoğraf çektim , annemlerde 3 saat facetime konuştum vs. ama işte o kitap orada bekliyordu. Deniz çağırmasa Raşel , Raşel çağırmasa Levent çağırıyor gel bak daha bitmedi diyordu.

Israrlara dayanamayarak geri döndüm kitaba - yoksa merakımdan falan değil- .
Kapağını kapattığımda saat 2:25 di. Yatakta doğruldum , düşündüm. Ev çok sessizdi ama bunu yapmalıydım , evet korkmuştum ama o bir kitaptı , yahu ne olacak alt tarafı bir sürü kelime öbeğiydi. Hadi Damla dedim yapabilirsin!
Yok artık sabaha kadar bekleyemezsin herhalde!
Ne? Aynada Deniz'i göreceğini mi düşündün , hahhaha...
Evet ben de o son satırları yazan yazara sinirliyim. Güzel de yazmış ama kabul et , sen şimdi korktun tabi sağlıklı düşünemiyorsun.
Ama tamam uzattın hadi kalk gittikçe zorlaşacak yoksa.
Ya şimdiydi ya aslaydı!
Kalktım.
Kafam önde tuvalete gittim , yatağa döndüm.
Mutluydum!
Deniz'le karşılaşmamıştım. 

Okuyun kitabı kardeşler, bacılar , abiler, teyzeler ve hayaletler ve medyumlar ve her neyseniz onlar.
Şeytanın Diskosunda buluşalım.

03 Nisan 2015

Sarı Şekerim

Zeki Müren'i canlı canlı dinleyememiş bir nesiliz zaten ki dinlesek bnece herşey farklı olabilirdi.

Barış Manço desen "Adam Olacak Çocuk"lardık hepimiz , neyseki program sayesinde  konuşmalarını hayal meyal hatırlıyoruz. Canlı canlı dinlemek vs mümkün olmadı.

Müzeyyen Senar ne zamanki biz büyüdük sahneleri çoktan bırakmıştı. Onu da yakın zamanda kaybettik.

Müslüm Gürses bence kariyerinin en zirve noktasındayken apansız terketti gitti bizi , aramızda kalsın çok severdim ben kendisini.

Ve Kayahan da gitti bugün.
Beni " Bir Aslan Miyav Dedi Minik Fare Kükredi" ile tavladı.
Annem beni yıllarca "Sarı Şekerim" diye  sevdi. Sarı Şekerim kalbine girerim , seni mahvederim :)
"Beni Anlamadın Ya" ile ezberledim ben notları

El ayak çekilince 
Sohbetler tükenince 
Dostlar eve gidince 
Bu geceler işkence 
Öper iki hece 
İsmi dudaklarım 

La-fa-la-sol 
La-fa-la-sol 

Ve çok çok daha fazlası.

Ben de şimdi diyorum ki ; Beni terk edişin mümkün mü senin? İstersen bir dene de gör güzelim!



     Gitti çocukluğumdan bir sayfa daha ... 

02 Nisan 2015

Sergi - Kurşun Kalem Ucunda Sanat

İstanbul'da yaşayanlar birkaç haftadır billdordlarda reklamları yapılan serginyi fark etmişlerdir sanırım. 
Bizde ilk fark eden Can oldu ve sergi açılana kadar gün saydı , beni de sorularıyla yedi o ayrı :)

Gerçekten kurşun kalem miymiş? 
Hani şu onun okulda kullandıkları kadar ince olanlardan mıymış?
Bu adam onların ucu ile bu şekilleri nasıl yaparmış ?
Kesin bir hile varmış? -Tipik Türk - 

Dün akşam okul çıkışı gezme şansımız oldu sergiyi. Ciddi akıl karı iş değil, insan çıldırır. 
Can her kalemin önünde bir çığlık attı , onun favorisi Bot , benimki sonsuz bağlılık adındaki iki kalp , babamızınki Elvis Presley oldu. Evet, yanlış okumadığınız kurşun kalem ucunde Elvis Presley...

Sanatçı ile ilgili ufak bir not koyduktan sonra sizi sergiden örnekler ile başbaşa bırakıyorum. 

Sergi İstanbul Levent'deki Metrocity AVM giriş katında 9 Nisan'a kadar devam ediyor. Yakınlardaysanız kaçırmanız pek mantıklı olmaz. 
*Fotoğrafların üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz. 






Ve bana yok artık dedirten zincir;



Special design for Keşke Gerçek Olsa by GeCe